İki Zıt Şeye Birden Ne İman Edilir, Ne De İtaat
İslam akaidinde bir tek Allah`a inanmak, yalnız ve yalnız Ona ibadet etmeyi gerektirdiği gibi, Onun emir ve yasaklarına uyup itaat etmeyi de vacip kılar. Binaenaleyh Allah`ın emirlerini uygulayan Peygamberlere ve onların yolunu izleyen müminlerden olan yöneticilere de itaat etmek gerekir. Aslında peygambere ve ululemre yapılan itaat, Allah`a yapılan itaatin kendisidir. Çünkü bir şeyden dolayı başka bir şey için yapılan bir iş, o şeyin kendisi için yapılmış demektir. Şu halde peygambere ve ululemre yapılan itaat, Allah`ın emriyse, Allah`tan dolayıysa Allah`a yapılmıştır.
Bunun “mefhumu muhalifi” ise: Allah’ın emir ve nehiylerine aykırı olarak başkalarına itaat edilemez. Bu anlamda ne yalnız Allah’tan başkasına, ne de Allah’a yapılan itaatin yanı sıra Allah’tan başkasına itaat edilemez. Zira mahiyetleri farklı iki şeye birden itaat edilemez. Bir insan ya Allah’a ve dolayısıyla peygambere ve müminlerden olan ululemre itaat eder, ya da şeytana ve dolayısıyla onun aveneleri olan tağutlara itaat eder. İşte bu kesin çizgi, Kur’an-ı Kerim’de Salih aleyhisselamın diliyle şöyle izah edilmektedir.
“Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Sakın haddi aşıp aşırı gidenlerin, yeryüzünde bozgunculuk çıkaranların ve ıslah etmeyenlerin emrine itaat etmeyin.” (Şuara:150–152)
Kuran’ı Kerim, burada asıl itaat edilmesi gereken mercii bildirirken, itaat edilmemesi ve sakınılması gereken mercii de beyan etmekte ve bu ikinci şıkkın belirgin iki özelliğini de ortaya koymaktadır:
Yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar, barışı ve ıslahı istemeyenler.
İşte Kur’an-ı Mübin’in tabiriyle bu iki ayaklı düşmanın tarifi: “müsrifin” = haddi ve sınırı aşanlar, helal dairesinde durmayıp harama yönelenler, hak ve hukuku tanımayanlar, müminler arasında huzur ve güven ortamını bozan, toplumsal barışı baltalayan, anarşiyi ve terörü kışkırtanlar, Allah’ın hükmüne rağmen hüküm ihdas edip insanları buna itaate zorlayanlar… Bunlara itaat edilemez ve arkalarından gidilemez.
Emir konusunda, İslam’ın açık naslarına muhalif olarak hiçbir şâhısa, kurum ve kuruluşa rızaen itaat söz konusu değildir. İslam’ın bu husustaki nasları gayet açıktır: “Halık’a ma’siyetin olduğu yerde mahlûka itaat yoktur.”
Aslında her yönüyle İslami olmayan kurum ve kuruluşlara itaat konusunda bir kapalılık, bir muğlâklık ve bir yanılma bulunmamaktadır. Asıl yanılmanın bulunduğu ve Müslümanların bilmeden tuzağına düşürüldüğü konu ikiyüzlü, ikilemli kurum ve kuruluşlardır; bir tarafının cahili, bir tarafının da İslami veya hüküm tarafının beşeri adet tarafının ise İslami ibadetlerle iltibas edilmiş sistemlerdir.
İşte bilinçsiz Müslümanlar bunların sadece İslami olan tarafına bakarak tümüne itaat ediyorlar. Dolayısıyla Cahiliye’nin de bir parçasına itaat etmiş oluyorlar. Hâlbuki Kur’an-ı Kerim, İslam adına bunlara itaatin caiz olmadığı gibi, bunların çatısı altında yapılan hizmetlerin de dünyada akim ve bereketsiz kalacağı, ahirette de hiçbir sevabı olmamak üzere boşa giden emekler olarak telaki etmektedir. Ve yine bilerek bunu yapanların, şeytanın oyununa gelen, boş emeller peşinde koşan, Allah’ı kızdıracak işler yapan, onun gazabına uğramış ve bu yüzden ahirette tüm amelleri boşa gitmişler olarak nitelendirmektedir:
“Şüphesiz ki, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra gerisin geriye dönenler var ya! Şeytan onlara (kötü amellerini) süslemiş ve boş emellere sürüklemiştir. Bunun sebebi; onların, Allah’ın indirdiği hükümlerden hoşnut olmayanlara: “emirle ilgili bazı konularda size itaat edeciğiz” demeleridir. Allah, onların gizlediklerini bilmektedir. Melekler onların yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını alınca halleri nice olur! Çünkü onlar, Allah’ı gazaplandıran şeylere tabi olmuşlar ve onu hoşnutluğundan ikrah etmişlerdir. Bu sebeple Allah, onların amellerini boşa çıkarmıştır.” (Muhammed: 25–28)
Ayetlerin hükmü, açık ve nettir. Dolayısıyla herhangi bir yorum yapmaya gerek duymuyoruz. Ancak şu hususu ifade etmekte fayda mülahaza ediyoruz; kişi hem Allah’ı hem de Allah’ın düşmanlarını birden hoşnut edemez. Birinin memnun olduğu yerde diğerinin küskünlüğü ve öfkelenmesi söz konusudur. Zira bunlar iki ayrı ve birbirine zıt şeylerdir. Zıtların birleşmesi ise muhaldir.
Şu halde, Allah’ın düşmanları hoşlansalar da hoşlanmasalar da müminler, Allah’ın rızasına uygun şekilde hareket etmeli ve onu gazaplandıracak davranışlardan sakınmalıdırlar. Ve bilmelidirler ki, kurtuluş, başarı ve bereket Allah’ın rızasına uygun olarak yapılan işlerdedir. Allah’a emanet olun.
Mehmet Şenlik –Doğruhaber Gazetesi